Jeoloji mühendisliği alanındaki uzmanlığıyla Malatya’nın yer bilimleri ve deprem gerçeğine ışık tutan Erkan Özgür, uzun yıllar mesleki deneyimini sahada ve yönetimde pekiştirdi. Şimdi ise Yeşilyurt Belediyesi Başkan Yardımcısı olarak şehrin güvenli ve dirençli yarınları için çalışıyor.
Malatya’nın deprem gerçeği uzun yıllardır biliniyordu ve ne yazık ki büyük bir felaket yaşadık. Sizin bakış açınızla Malatya’nın depremselliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de 32 il, 232 ilçe ve 500’e yakın köy ile mahalle ana fay hatları üzerinde yerleşim alanlarına sahiptir. Bu illerden biri de Malatya’dır. Konumu itibarıyla Malatya, Kuzey Anadolu Fayı ve Güneydoğu Anadolu Fayı’nın tam ortasında yer almaktadır.
Biliyorsunuz, 6 Şubat depremleri yaşanmadan önce, 6 Kasım 2023 tarihinde kamuoyuna bir açıklamada bulunmuştum. O açıklamamda “Malatya’nın bugünü ve yarını yok, Malatya 7.4’ün üzerinde bir deprem bekliyor” demiştim. Maalesef bu açıklamamdan üç ay sonra Kahramanmaraş merkezli büyük depremler meydana geldi. Dünyada belki ilk kez iki büyük depremin ardından üçüncü bir büyük deprem de yaşandı. İlk olarak gündüz saatlerinde meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depremi, gece saat 04:17’de gerçekleşen 7.6 büyüklüğündeki ikinci büyük deprem takip etti. Ardından, yine büyük bir sarsıntı meydana geldi.
Bu depremler 11 ili etkiledi ve en büyük yıkımlardan biri de Yeşilyurt ilçesinde gerçekleşti. Depremin ilk günlerinde Yeşilyurt ve Malatya’daki yıkımın ve kayıpların çok fazla olmadığı düşünülüyordu. Ancak ilerleyen günlerde, Hatay ve Kahramanmaraş’tan sonra en fazla yıkımın Malatya ve özellikle Yeşilyurt’ta olduğu görüldü.
Yeşilyurt’un içerisinden doğrudan geçen bir fay hattı bulunmamakla birlikte, bu bölgeden geçen tali fay kolları mevcuttur. 2020 Sivrice depreminden sonra yaptığımız açıklamalarda, Yeşilyurt’un içerisinden geçen bazı fayların aktif hale gelebileceğini belirtmiştik. Nitekim 2023 depremlerinde Yeşilyurt ve Gündüzbey bölgelerinde 4.5 ile 5.9 büyüklüğünde depremler meydana geldi.
Malatya’nın merkezinden geçen ana bir fay hattı bulunmamaktadır. Ancak Erkenek-Sürgü segmenti, Türkiye’nin önemli fay hatlarından biri olan Pötürge segmenti ile birleşmektedir. Pötürge segmenti Palu segmentine bağlanırken, Karlıova bölgesine kadar uzanan bir sistem oluşturmaktadır. Bu faylar 7’nin üzerinde deprem üretme potansiyeline sahiptir.
Diğer taraftan, Doğanşehir’den başlayarak Arguvan, Arapgir, Akçadağ, Hekimhan ve Kemaliye yönünde uzanan Malatya-Ovacık Fayı (Malatya Fayı) bulunmaktadır. Son dönemlerde bu fayın aktif hale geldiği yönünde iddialar ortaya atıldı. Ancak benim değerlendirmeme göre, bu fay hattının yakın zamanda büyük bir deprem üretme olasılığı düşük. En son 2.500 yıl önce büyük bir deprem üreten bu fayın potansiyelini henüz doldurmadığını düşünüyorum. Belki 50-60 yıl sonra yeniden bir deprem üretebilir, ancak şu an için büyük bir deprem üretme ihtimali zayıf görünüyor.
Maalesef, Malatya kamuoyunda bu fay hattının büyük bir deprem üreteceğine dair spekülasyonlar yapılıyor. Ancak şu anda Fırat Üniversitesi’nden akademisyenler ve uzmanlar bu fay üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Bu süreçte bilimsel verilere dayalı değerlendirmeler yapmak en doğrusu olacaktır.
-6 Şubat depremlerinin en büyük nedeni fay hatlarının konumu mu, yapılaşma mı, yoksa zemin mi?
Malatya özelinde konuşacak olursak, binalara zarar verecek doğrudan bir zemin problemi bulunmamaktadır. Çünkü Malatya’daki zemin genellikle sıkı yapılıdır. Eğer zemin kaynaklı bir sorun olsaydı, birçok bina 2-3 hatta 4 metre kadar zemine gömülürdü. Ancak böyle bir durum yaşanmadı.
Bizim gözlemlediğimiz kadarıyla, yıkımların asıl nedeni yapıların kalitesiyle ilgiliydi. Özellikle demir işçiliği, kalıp işçiliği ve tasarım hataları ciddi sıkıntılar oluşturdu. Deprem dalgaları yumuşak zeminleri sever ve sert zeminlere geldiğinde sönümlenir. Ancak Malatya’da böyle bir zemin problemi olmadığı için binaların yıkılmasında asıl etken, yapı standartlarına yeterince uyulmamasıydı.
Statik projeler, 50 yıl içerisinde meydana gelebilecek 7 ve üzeri büyüklükteki depremlere dayanacak şekilde hazırlanır. Ancak Malatya’da son 50 yıl içinde 7’nin üzerinde tam 7 büyük deprem yaşandı. Yani binaların tasarım ömürleri boyunca maruz kaldıkları deprem sayısı ve şiddeti beklenenin çok üzerinde oldu. Buna rağmen, 2011’den sonra yapı denetimiyle yapılan binaların büyük kısmı hasar almadı. Fakat denetim öncesinde yapılan binalarda ciddi sıkıntılar görüldü.
Örneğin, Bostanbaşı bölgesi için bazı yorumlar yapıldı ve zemin kaynaklı yıkımlar olduğu iddia edildi. Ancak gerçek neden zemin değil, demir işçiliği, kalıp işçiliği, beton kalitesi, kat yüksekliği ve ticari alanlarda dükkân katlarının yüksek tutulmasıydı. Özellikle dükkân katlarının tavan yüksekliği fazla olunca, üst katlara binen yük kolonları zayıflattı ve binalar daha kırılgan hale geldi.
Eğer Malatya’da gerçekten zemin kaynaklı bir sıkıntı olsaydı, Gölcük depreminde olduğu gibi binaların birkaç metre aşağıya gömülmesi gerekirdi. Ancak böyle bir durum yaşanmadı. Malatya’da zemin kayması, sıvılaşma veya çökme olmadı.
Ayrıca, yer altı sularının etkisi de göz ardı edilmemelidir. Su, kendi kaldırma kuvvetine sahiptir ve suyun doğru şekilde drenaj edilmesi gerekir. Eğer bir bölgedeki suyu tamamen çekerseniz, zeminde boşluklar oluşabilir ve bu da obruklara yol açabilir. Örneğin, Malatya’daki bazı eski binalar 17-18 kat yüksekliğinde olmasına rağmen hiç hasar almadı. Bunun nedeni fore kazık sistemiyle sağlam bir zemin üzerine inşa edilmeleriydi.
Ancak çarşı merkezi ve tarihi bölgelerde bulunan bazı binalar ağır hasar aldı. Bu binaların çoğu zaten depreme dayanıksızdı ve yıkılmaları gerekiyordu. Şu anda bu bölgelerde mini fore kazıklar kullanılarak yeniden inşalar yapılıyor ve yer altı su akışları dikkate alınarak projeler yürütülüyor.
Özellikle Derme Mahallesi, Saray Mahallesi ve Kışla Caddesi gibi bölgelerde yeni yapılan fore kazık çalışmalarından sonra temellerde su çıkmaya başladığı gözlemlendi. Bunun nedeni, suyun önünün kesilmesi ve geriye dönerek yükselmesidir. Bu gibi altyapı çalışmalarında suyun yönlendirilmesi ve doğru tahliye edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, Malatya’daki yıkımların temel nedeni zemin değil, yapıların tasarım, malzeme ve işçilik hatalarından kaynaklanan dayanıklılık eksiklikleridir. Yapı denetimi sonrası yapılan binaların çoğu sağlam kalırken, eski ve dayanıksız binalar ne yazık ki büyük zarar gördü.
– Şehirdeki mevcut yapı stokunu yeni bir depreme hazır görüyor musunuz?
Malatya’daki bazı mahallelerde çok eski binalar bulunuyor. Örneğin, 40-50 yıllık binaların beton sınıfı oldukça düşük ve bugünkü standartlara göre yetersiz durumda. Şu an için bu yapılar dışarıdan bakıldığında hasarsız gibi görünebilir, ancak olası bir depremde ciddi risk taşıyorlar. Eğer benim karar verme yetkim olsaydı, özellikle eski yapıların yoğun olduğu mahallelerde kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm veya rezerv alanı uygulamalarıyla binaların yenilenmesini sağlardım. Çünkü bu yapılara müdahale edilmezse, ileride yaşanacak büyük bir depremde aynı felaket tekrar yaşanabilir.
Şu anda inşa edilen yeni binalarla ilgili olarak, önümüzdeki süreçte 7’nin üzerinde bir deprem olması durumunda ciddi bir sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum. Malatya merkezinde doğrudan 7’nin üzerinde deprem üretecek bir fay hattı bulunmuyor. Ancak, Bingöl-Karlıova-Yedisu segmentinde bir kırılma olursa, bu durum Malatya’yı da etkileyebilir. Örneğin, o bölgede 7.4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelirse, Malatya’da bu sarsıntı 6.6 ile 6.8 arasında hissedilebilir.
Tabii burada önemli olan fay hattının kırılma miktarı ve kırılma süresidir. Ancak 6 Şubat’ta yaşanan gibi büyük bir depremin tekrar Malatya’da bu kadar büyük bir yıkıma yol açması pek olası görünmüyor. Yine de, şehirdeki eski yapı stoğunun mutlaka yenilenmesi gerektiğini düşünüyorum.
– Malatya halkı deprem bilinci açısından ne durumda? Bilinçlendirme çalışmaları yeterli mi? Halkın afetlere daha hazırlıklı olması için neler yapılmalı?
Malatya halkının deprem bilinci konusunda belirli bir farkındalık kazanmış olduğu söylenebilir, ancak bu bilincin yeterli seviyeye ulaştığını söylemek zor. Bu durum yalnızca Malatya’ya özgü değil, genel olarak Türkiye’de de benzer bir tablo var. Özellikle sosyal medya üzerinden yayılan yanlış bilgiler ve spekülatif söylemler halkın doğru bilgiye ulaşmasını zorlaştırıyor. Depremle ilgili bilimsel dayanağı olmayan birçok iddia ortaya atılıyor. Örneğin, fay hattının yüzeye çıktığı, dolunayın depremleri tetiklediği veya belirli günlerde büyük bir deprem olacağına dair söylentiler yaygınlaşıyor. Bu tür söylentiler gereksiz paniğe yol açarken, insanların gerçek anlamda bilinçlenmesini de engelliyor. Depremle ilgili doğru ve güvenilir bilgilerin resmi kurumlar ve bilim insanları tarafından sağlanması gerekiyor.
Malatya’da deprem bilincini artırmak için yerel yönetimler belirli çalışmalar yapıyor. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri ortak bir şekilde afet koordinasyon sistemleri oluşturarak şehrin afet planlarını hazırlıyor. Mevcut risk haritaları çıkarılarak olası bir afet anında müdahale edecek ekipler belirleniyor. Geçmişte, deprem ya da başka bir felaket meydana geldiğinde organize bir müdahale mekanizması yeterince güçlü değildi. Ancak günümüzde 14 farklı ekip oluşturulmuş durumda ve bu ekipler düzenli eğitimler alarak herhangi bir afet anında hızlı bir şekilde müdahale edebilecek hale getiriliyor. Bunun yanı sıra, afet yönetiminde görev alacak kişi sayısının artırılması planlanıyor. Şu an için 14 ekip olsa da, bu sayının 535 kişiye kadar çıkarılması hedefleniyor. Böylece, yaşanabilecek olası bir felakette, arama kurtarma ve koordinasyon çalışmaları daha etkili bir şekilde yürütülebilecek.
Ancak halkın afet bilinci konusunda hâlâ ciddi eksiklikleri bulunuyor. En büyük sorunlardan biri, insanların yaşadıkları bölgedeki acil toplanma alanlarının nerede olduğunu bilmemesi. Depremden sonra ilk etapta nerede toplanmaları gerektiğini bilmeyen vatandaşlar, yaşanan panik ortamında zaman kaybedebiliyor. Bu sorunu gidermek için, parklar ve boş araziler değerlendirilerek buralara taziye evleri yapılıyor. Bu yapılar, sadece taziye amacıyla değil, aynı zamanda olası afetlerde geçici sığınma alanları olarak kullanılacak şekilde planlanıyor.
Özellikle 6 Şubat depremlerinde, kış şartlarında birçok insanın dışarıda kalmak zorunda olduğu görüldü. Deprem sonrası yeterli sığınma alanı bulunmadığı için vatandaşlar büyük zorluklar yaşadı. Bu sorunun tekrarlanmaması için yeni önlemler alınıyor. Yapılan planlamalarla, insanların afet sonrası barınabileceği alanların artırılması ve bu alanların belirgin hale getirilmesi hedefleniyor. Ayrıca, belediyeler ve diğer resmi kurumlar, vatandaşları bu konularda bilinçlendirmek için çeşitli çalışmalar yürütüyor.
Genel olarak bakıldığında, deprem bilincini artırmaya yönelik olumlu adımlar atılmış olsa da, bu çalışmaların yeterli olduğu söylenemez. Deprem bilincinin artırılması için yapılması gereken daha pek çok şey bulunuyor. Öncelikle, eğitim çalışmaları yaygınlaştırılmalı ve vatandaşlara afet yönetimi konusunda düzenli eğitimler verilmelidir. Okullarda ve toplumsal alanlarda düzenli deprem tatbikatları yapılarak, insanların olası bir afet anında nasıl hareket etmeleri gerektiği öğretilmelidir. Bunun yanı sıra, sosyal medya ve diğer iletişim kanalları kullanılarak doğru bilgiler paylaşılmalı ve yanlış bilgilerin yayılmasının önüne geçilmelidir.
Ayrıca, halkın toplanma alanları ve acil durum planları konusunda daha bilinçli hale gelmesi için çeşitli farkındalık çalışmaları yürütülmelidir. Belediyeler, mahalle bazlı bilgilendirme toplantıları düzenleyerek, vatandaşlara yaşadıkları bölgede hangi tedbirleri almaları gerektiğini anlatmalıdır. Afet müdahale ekiplerinin sayısı ve yetkinliği artırılarak, olası bir deprem anında daha hızlı ve etkili bir şekilde müdahale edilmesi sağlanmalıdır. Bununla birlikte, yeni inşa edilen binaların ve yapıların afet yönetimi planlarına uygun olarak tasarlanmasına özen gösterilmeli, yapı denetimleri sıkılaştırılmalı ve deprem yönetmeliklerine tam uyum sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, deprem bilinci konusunda belirli bir ilerleme kaydedilmiş olsa da, bu bilincin tam anlamıyla yerleşmesi için çalışmaların devam etmesi gerekmektedir. Halkın daha bilinçli hale gelmesi, alınacak önlemlerin etkin bir şekilde uygulanması ve afet yönetimi süreçlerinin güçlendirilmesiyle, olası bir deprem anında can ve mal kayıpları en aza indirilebilir. Bu süreçte, yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına ve kamu kurumlarına büyük görevler düşmektedir. Afetlere karşı daha dirençli bir toplum oluşturmak için bilinçlendirme ve hazırlık çalışmalarının kesintisiz olarak sürdürülmesi gerekmektedir.
– Malatya’daki İnsanlar Bireysel Olarak Deprem Hazırlığı Konusunda Nelere Dikkat Etmelidir?
İnsanlar ev alırken genellikle binanın zemini, inşaat kalitesi veya yapı denetimi gibi teknik detaylara dikkat etmiyor. Çoğu kişi sadece binanın mimarisine, iç dizaynına ve görselliğine odaklanıyor. Özellikle ev seçiminde mutfak, oturma odası ve balkon gibi alanların estetik görünümü daha fazla önemseniyor. Oysa ki, bir binanın güvenli olup olmadığı çok daha önemli bir konudur. Ev alırken yapı denetimi var mı, beton kalitesi nedir, inşaat hangi yıl tamamlanmış, belediyeden ruhsatı alınmış mı gibi teknik detaylara bakılması gerekiyor.
Bu bilincin yerleşmesi için çalışmalar yapılması şart. Bu nedenle, her binaya bir kimlik kazandırmayı planlıyoruz. Tıpkı bir kişinin kimlik kartında tüm bilgileri yazılı olduğu gibi, binaların da bir kimliği olacak. Bu kimlikte binanın statik durumu, hangi firmalar tarafından yapıldığı, inşaat başlangıç ve bitiş tarihleri gibi tüm teknik bilgiler yer alacak. Böylece insanlar bir binaya taşınmadan önce onun güvenliği hakkında net bir fikre sahip olabilecek.
Depremle yaşamak zorunda olan bir şehirde en büyük sorunlardan biri, yaşanan felaketin ardından insanların psikolojik olarak toparlanamaması. 6 Şubat depremlerinin ardından Malatya halkı büyük bir travma yaşadı. Özellikle burada kalan insanlar, günlük hayatlarında bile sürekli deprem kaygısı taşıyor. Deprem sırasında ve sonrasında yaşanan zorluklar, insanların psikolojisini derinden etkiledi. Çoğu kişi hâlâ küçük bir sarsıntıda bile büyük bir deprem olacağı korkusuna kapılıyor. Bu durumun aşılması için psikolojik destek alınması ve deprem gerçeğiyle bilinçli bir şekilde yaşamayı öğrenmek gerekiyor.
Ayrıca, son iki yıl içerisinde Malatya’da yıkım ve yeniden yapılanma çalışmaları nedeniyle aşırı toz kirliliği oluştu. Havada asılı kalan bu tozlar, insanların solunum yollarını olumsuz etkiliyor. Uzun süre bu toza maruz kalan kişilerde çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Örneğin, son bir buçuk aydır sesim kısık ve geçmiyor. Bu, şehirde yaşayan birçok kişinin karşılaştığı ortak bir sorun. Önümüzdeki süreçte bu toz kirliliğini en aza indirmek için önlemler alınması gerekiyor. Umarım ilerleyen yıllarda bu durum sağlık açısından daha büyük problemlere yol açmaz.